muvazenesiz zamanlar.
ufuk çizgisinin, güneşli sabahın göğünden bi toncuk koyu renk deniziyle buluştuğunu gören o dairenin penceresinden izliyorum payıma düşen dünyayı. tül perdeleri sonuna kadar çekiyorum ki güneş duvarlara ışınımlarıyla enerjisini yükleyebilsin. erkemiz merkezkaç kuvvetinin etkisinden sıyrılıp ruhumuza ulaşabilsin. ulaşabilirse... perçemleri renkli tokayla tutturulmuş perdelerle, çocukken çizdiğim evin pencere görüntüsünü yakalamaya çalışıyorum... olduğu kadar. çıplak ayakla yürüyebiliyorum bu evde. önce soğuk suyla yıkıyorum vücudumu. sonra bardağın üstünde suya karşıt sıcak havanın bıraktığı damlacıklar oluşuyor. ben de seni beklerken dans etmeye başlıyorum. evet, utanmadan dans ediyorum. pencerenin önüne geçip takım yıldızlarına erişmek isteyen bazı beceriksiz yoga hareketlerinde muvazenemi kaybedip avizenin modernizm akımındaki abes yerlerini ve benim de bu konudaki yerimi sorguluyorum. yer soğuk. hoşuma gidiyor. tam o sırada kettledaki su fokurdamaya başlıyor. doksan santigratla...