Kayıtlar

Şubat, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

yeni server açılışı.

Resim
yatağın altına yuvarlanıyor meister.  strike'ın şansı double pıtpıtlı. kaloriler bile freudien. çantam hazır. fazla ağırlığa hiç gerek yok. gece yolculukları hep korkutur beni. ama bu korkunun bir kokusu var. cezbedici. dominasyonlarım beynimle kalbim arasında, kendime dair sadistik cümle yapıları. son tahlilde doğanın kölesi. "elleriyle rüzgarı yakalamaya çalıştı. gece sabaha dönmeden, yüzünü yıldızlara yasladı." geceleri otogarlar soğuk. trenler fazla metalik. uçaklar klostrofobik. otostoplar pippa bacca.  yolda olmanın korkulu bir yanı var. insan kendine yola çıkıyor. sancı çekiyor anlamıyorsunuz. olmanın varlığı ağır geliyor. nerden çıktı şimdi bu. kendi kendine azlığı, fazlalığı, oyun bozanlığı, saçmalığı, akıllılığı. bunlar duş alırken mi geliyor aklına hep, akan suları izlerken. başını çıkar arabanın camından. aç müziğin sesini. "gecenin kokusu çok güzel gelsene." bi kere de korkma, yaşamaktan. dört duvar arasına sıkıştı. kendiyle bedeni arasında ...

masalımda astronomi.

yeni dönem, yeni çociklerimle tanıştım ve ben hastalanıyorum. gözlerimde lightsaberlar. gribal jedi. gözlerim yanıyor. yanaklarımın kızardığını hissediyorum aynalara gerek yok. başım tabula rasa. einsturzende neubaten. çekiç sesleri aman ne güzel. birkaç ufak ve büyük pürüz daha var ama onları görmüyorum. görürsem eğer, vazgeçerim. yön duygum zayıf bu dünyada. bu yüzden yine bi yerleri bi yerlere benzettim ve zaman kaybettim. neyse ki geç olmadan ulaştım oraya. masal gecesine gittim. pedro’yu bulduğum o güzel mekana. mumlar, bal kabakları, tatlı patatesler ve odun sobası. tam da evrendeki yerimi düşleyip çizdiğim yeni dövme düşüncelerim ellerimde dolanırken. evren beni hermes olarak seçti bu gece. boşuna siyah ceketimi giymemişim, siyah tülün üstüne. eski roma'da mercury diye anılmam da geçmişteki freddie aşkımın meyvesi olabilir mi sence. neden olmasındı, mübalağalar da yaşama dair. komik trajedinden sen sorumlusun. masalın bir noktasında büyülü lirimle gezdim dinleyicileri...

günlük.

Resim
mart'a döndü gün yüzünü. yağmurlar yağdı buraya ve bol kafeinli günlerim oldu. bazı çılgınlıklara teşebbüslerim de olmadı değil. ama iyi çılgınlıklar. "seni çılgın hadi oradan." teessüflerimi bir yana koyup teessüsler inşa etmeye çalıştım uykusuz gecelerimde ve günlerimin gündüzlerine yerleştirmeye yeltendim bu süslü düşünceleri. oldu mu bilmiyorum. zaman gösterecek. misyonlar yüklemiyorum artık kendime.-en azından bir süre.- hayat daha güzel böyle. marzipan çikolataları ısırmak istediğim bir gündü. ama durdurdum kendimi. unicornlu mısır gevrekleri yalandı. "sen haksızsın ve sana laflar hazırladım." döner kapılardan geçerken korkuyorum. tutunmaya çalışıyorum, bu defa hapsoluyorum o camların arasında. olmuyor. bugün, yaşlı biri durdurdu beni, büyük bir döner kapının önünde. hani şu vpn gibi adı olan mekanın oradaki. ve bazı silinen anılarımın olduğu... "kapıyı tutar mısınız? yavaşlasın biraz. geçemiyorum." ben de geçemiyorum ki. korkuyorum. fazla ...

americana exotica*

kendinden yıllar önce doğmuş birinin yeni sürümüydü. ona baktığında kendini görebildiği biriydi. rüyalarındaki heyecanlı hezeyan ve damarlarındaki eril akışların kontrolden çıkmış basıncıydı. duygulanım bozukluklarının sağaltımı, düşüncelerinin yüzbinyıllık mitlerden miras kompleksiydi. microsoft'95, commodore'64 ve ne varsa çocukluğuna dair, zaman üstü bir akıldışılıktı. icq'da kullandığı emojinin şimdiye paralize olmuş gerçeğiydi. birinci neslin saygın ve eğlenceli anarşist duruşuydu. qamber de souza'nın ironisinden doğan qanqanın, panpaya evrimleşme süreciydi. ıslak kaldırımlarda yatan sokak köpeği halini, gece yarısı evine alan korkusuz küçüktü. solaklığını reddeden babasının, iğne batırarak sağlaklaştırdığı çocuk halinin elindeki yaraları öpen küçük sevgiliydi. sıradan bir lokantaya rastgelen öğle yemeğinde, radyoda çalan cherry blossom girl'dü. masada duran motörhead şapkasının üzerindeki saç teliydi. manik ve depresif uçların arasında, huzurlu hissetti...

dümdüz mim.

Resim
mim'li bir yazı olacak. zencefil çayını bana öğreten edischar  düşünmüş, pırıltılarından da bana bir parça göndermiş. -3 tane film önersen hangilerini önerirsin?  bir sürü önerebilirim ama aklıma ilk gelenleri rastgele sıralayacağım.   amenabar, mar adentro (içimdeki deniz).   medem, los amantes del circulo polar (kutup çizgisi aşıkları).   yönetmeni kim bilmiyordu, deadpool serisi. -3 tane kitap önersen hangilerini önerirsin?   m.oymak, bursa'daki kaynana cinayetlerinin sırları (böyle bir kitap varmış, flash tv gerçek kesit tadında. okumanın bir zararı olmaz. okuyalım).   camus , başkaldıran insan (varoluşsal olarak yetherlenip kafa açabilir. kamü severler okusun).   e.litchfield, dokuz diyar (iskandinav mitolojileri. penceremin önünde duruyor bu kitap, daha okumadım, okuyalım). -3 tane dizi önersen hangilerini önerirsin?  izlediğim ve bitirdiğim son üç diziyi yazacağım. (fringe hariç).   fringe   messiah   a...

ama arkadaşlar iyidir.

bu akşam evde misafirim vardı. lise arkadaşım. aslında geçmişimiz ilkokula dayanıyor. ben utangaç ve sessizdim. o yüzündeki beniyle ve mor hırkasıyla fazla konuşkandı. ilkokul geçmişimiz de bundan ibaretti. lisede ise yol arkadaşıydık önce. steven tyler o büyük ağzıyla "crazy" diye serenat ederken, ıssız sokaklarda gizlenip ciğ köftemizi yerdik biz. üçüncü dünya savaşını da çıkarmıştık bir ara. komikti her şey ve çok gülerdik her şeye. mümkündü evrenimizde, yapmak istediklerimiz. iki kişiden fazlaydık o zamanlar. yollar ayrıldı sonra. ilk denediğim sigara davidoff. o zamanlar okuduğum en über kitap, tutunamayanlar. ilk defa sarhoş olduğumda korkmuştum. eklemlerimin bu kadar esneyebildiğini ve fiziksel olarak tutarsızlaşabildiğimi fark edince gülerek yer çekimine bırakmıştım kendimi. birimiz izlediği dizinin karakterlerinden bahsetmişti yattığı yerden ve sonra uyuyakalmıştı hemen. derdimiz dizi karakterlerinden hallice. doğum günlerimiz önemliydi. hazırladıkları videoyu, ar...

aşka dair abes bir malumatfuruş ve bazı şeyler.

kız bi şeyler yazmak istedi. "sana dair. aynı avcun içine düşmüş kar taneleri olup eriyelim, isterdim. birbirimize karışıp döngüsel sonuçlarda tekrar kar tanesi olduğumuzda, kendimize özgü bir şekle bürünüp türlü muhalefet dünya hallerinden geçelim. buna hazırdım, evrenin her köşesine seninle gitmeye hazırdım. diğer herhangi şeyleri seninle aşmaya, iyi günleri ve kötü günleri seninle yaşamaya. ama olmadı tabii. tabii olarak bu tabi ilişkinin hassas olanı, aptal yerine konulanı bendim. sen hiç inanmadın çünkü inanmak da pek istemedin. çünkü büyük ihtimalle sen hiç istemedin. travmalarımız ve bazı sebepler izin vermedi aynı yolda yürüyelim. buna sen de dahil. eh ben de yeni yeni atılmıştım hayata ve bilmediğim çok şey vardı. onlu yaşlardan yeni çıkmış, üstelik pek de bi şey yaşamamış, özgür olmak ve yaşamadığı ne varsa bir anda yaşamak isteyen fazla meraklı biriydim. birbirimize karışamamamız için pek çok sebep vardı, bunlara sen en başından beri inandın. ben ise bu sebeplere...

rasgele.

arkamda geçmişim, önümde fotoğraf merceği. siyah saten gömleğimin yakaları, altın zincirimi gösterecek kadar açık. ayağımda beyaz terlikler. ben fero oturuşuyla gözlüklerimin üstünden yarım gülüşler. sol kolumun üzerinde bir kalp dövmesi, içinde me. bodypositivism çünkü. love myself, önce kendim hatırlayayım diye. çek hadi durma. 30'a yuvarlanıyorken.  * bu hiç olmadı. şubat ayı baharın habercisi. bahar geleyazar hep bu aylarda, benim için. ve ne zaman bahar geleyazsa, grafiğimde 0'a yakınlaşmalar olur. 0 altı dönemlerim de gelince aklıma iyice zıvanadan çıkar çivi. kotarmaya çalışırız biz de. iç dünyamızda radikal irticai tahakkümler, tağyir ve ilgaya zorlarken dış dünyayla bağımızı, biz devrimler yaparız. çünkü buna programlı çocuklardanız.  her halimizle güzeliz.