Kayıtlar

Temmuz, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

özet geç.

özlediğim bazı günler var. gündüzlerinin koşturmacasında amacıma adım adım yaklaştığım, akşamını yalnızlığımın sakinliğiyle ya da arkadaşlarımın eğlencesiyle renklendirdiğim günler.  ocak ayı sonrasında, toplumsal olayların yanında kişisel zayiatlarım da oldu. şaşırtıcı bir şekilde dünya karantinaya girerken bana da bir şeyler oldu. bu kişisel zayiatlarıma şaşırdım mı. hayır. ömrümün döngüsünde hep aynı şeyler. sadece her defasında bir şeyler daha öğreniyorum ve biraz da yorgunluk.  aynaya baktığımda gördüklerimin hızlı değişimine yetişemiyorum.  ben mezun oldum sevgili okuyucu biri. üniversite hayatımı resmi olarak tamamladım. devamı gelecek mi. belki. planlardan biri bu yönde. ama önce suyu bulmak lazım. sudan çıkmış balık gibi nefes almak için çırpınıyorum. bundan bir ay önce daha berraktı her şey. giderek bulanıklaşıyor şimdi. bunun sebebi gözlerim olmalı. bakmayı bilememek ya da biyolojik bi takım aksaklıklar. görmeyi öğrenmeyi tercih ederim. netekim nefes almaya çal...

teenager mutant ninja turtle.

bundan on yıl öncesine dönmem, playlistimde hep aynı şarkıyı loopa almam normal mi. yaklaşık üç gündür bu böyle. hayır. ben o yaşlarımda da pek dinlemiyordum ki bunu. emre aydın, emoculuktan bozma saçlarıyla mütemadiyen "git, farklı değilsin sen de." diyor. spotify listeciğim de sıkıldı benden. o zamanların anıl'ı olsa "ooo kanka sakin çok iyi gruptu, onur bozdu. onurr ne yav." derdi, fink ployd diye süfer bi grup bulmuş yeni yetme heyecanlı ergenuslar gibi. nothing else matters solosu atma, devils horn dillerine gülerim. king crimson epitaph'ında şarapla duamı ederim. damalı kemerim, eskimiş converselerim ama yine de pembe lipglossum. bu hafta flashback haftammış. peqi. o gömleğimin düğmelerini yakama kadar iliklerim.  bu gece olması gerektiği kadar sterilim. çerez tabağında seçilmiş bademlerim ve tadını önce ıykladığım içeceğimle reveransa düşüp dansa kalkıyorum. uykum geliyor. dizlerimde yara ve vücudum yara izi dolu ve bissürü şey. bu ev benim değil. had...

bulut.

bazen gidiyorlar. hiçbir zaman hazırlıklı olmayacağım gidişler bunlar.  pencereden bakıyorum. hava aydınlanalı fazla olmadı. bulutlar geçiyor. dünya durmamış. troposfer, görevine devam etmeli.  bakış açımda yüzen bulut kümesinde seni görüyorum. o beyaz, tombul, pamuk elbise seni hatırlatıyor. çocukluğumu, lupçe şekerlerini, kıvırcık kısa saçlarını, çiçeklerini, tavşanlarını, kedilerini, kapik’i, kaplumbağayı, kuşları, sevdiğin dizileri, sana gelip yaptığım kahveleri, bana ördüğün pembe şapkayı...  ben bunları yazarken gözden kayboluyor bulut. nereye gittiğini bilmiyorum. dünya durmamış. troposfer, görevine devam etmeli.  umarım minik evinde geçirdiğin ömrünün tüm yükleri bulut olup, gittiğin yerde mutluluk çiçekleri açar. geçen yaz da çiçek çocuk habersizce gitmişti kırmızı bisikletiyle.  gecenin üç buçuğunda gelen telefonlar, bana hayatın kısa olduğunu da hatırlatıyorlar. rüya gibi. 

an unquiet mind.

yazmıyorum çünkü aklımda bir sürü karışık cümle var ve bu cümleler beni yoruyor. enerjimi bu yorgunlukta kaybetmek istemiyorum. ama bakın, yine buradayım. bir şekilde ben hep buradayım ve aklımda başkalarının duymasına imkan olmayan minyonlarca cümle var.  sabahın dördünde, yaşam kuşağımın imgelerini düşlerken uykusuzluktan kızaran gözlerimle, geçen ve gelecek birkaç senenin hesabını yapıyorum. geçmiş fazla sürmüyor. çünkü geçmişe odaklı biri değilim.  artık değilim. büyüdüm, büyüyorum. getiriler ve götürüler... gerçekçi davranmak hayatımı kolaylaştırıyor. sonuç olarak buradayım. geleceğe dair planlarım var. kendimden başka birilerine, bir şeylere ihtiyaç duymak yok bu planlarda. buna programlıyım.  elektronik keşiş, neredesin. bazılarını kurtarman gereken dakikalar başladı.