Kayıtlar

2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

resif kıyılar.

bir yoksunluk hali var varoluşunda. ilkokul dörtte yalnız uyanışlarında ve iki ayrı köşede hastalıklı kalp çarpıntılarında. arada ortaya çıkıp kendini hatırlatan karanlık bir anomali, ömrü boyunca. bir kuşu vardı, affetsin onu. iyi bakamadı ona ve uçup gitti sonunda. o karanlık yıllara dair sapsarı mavi benekli siyah alacalı bir muhabbet kuşu var aklında. şimdi düşününce ağlatıyor bu yalnızlık ve bakımsızlık. nasıl yaşamışım diyor. duvarlardaki minik taş çıkıntılarına bakarak yüzler konuştururdu. çocukluk garip şey. muntazam bir hayal gücü. mutlu çocukluk müthiş. dönmek istemeyenler için kabus. mümkün olduğuna inanası gelmiyor. köksüz bir ölüm haline hazırlıyor kendini. eninde sonunda olacağı bu. ait hissettiği de bu, belki. hata ve utanç. gün doğunca kendini imha edecek sanal bir oyun sahnesi.

günlük.

Resim
paticiğm kucağımda, ıhlamur çayı kokan mutfakta günümü düşünüyorum. serviler, çamlar, martılar, kediler, yılbaşı süslemeleri, kurabiyeler, insanlar geçti gözlerimin önünden. yün ipten yapılmış noel baba figürü aldım ve kapıya astım. beni karşılasın ve mutlu olayım. sevdiklerim için ufak hediyeler hazırlamaya da başladım. kapı komşuma da bir hediye ayarlasam hiç fena olmaz. çam ağacı süslemek güzel ama yeni yılın ilk günü onunla yüz yüze gelmek üzüyor beni. tüm heyecanım kaçıyor ve anlam kayboluyor. güzelim ağaca haksızlık yapıyorum sanki. işte bu yüzden ağaç tercihim değil ama ufak renkler katmaya çalışıyorum çevreme. kendime rağmen.  akşam arkadaşımla buluştum. bir zamanlar sıkça geçtiğim caddeden geçip kahve içtik. kurabiye süsleme date’i planladık. kurabiyeleri ben pişireceğim, glazürle o ilgilenecek. sevindirik oldum. iyi geldi bu buluşma.  kar yağmıyor, soğuğu var sadece ve sokaklarda halâ görebildiğim çiçeklerle sonbahar efekti veren yapraklar. 

posta.

Resim
birkaç saat önce eve geldik veterinerden. benimle yaşayan küçük kedimin kısırlaştırma operasyonu vardı pazartesi günü. aslında kasım gibi planlamıştık bu operasyonu ama canımın tahlilleri pek iyi gelmedi ve kronik böbrek yetmezliği olduğunu öğrendik. mama değişimi, yemek saatlerimizde kıyamadığımdan verdiğim tüm ek gıdalara son vermek ve belki hayat boyu aralıklarla kullanacağımız ilacı. böbrek yetmezliğini belirleyici değerleri epey düşürdük. büyük şans ki erken fark ettik bu rahatsızlığı. vetimizin yorumuna göre yaşam kalitemizi de bu erken tanılama ve doğru yaklaşımlar mümkün olduğunca koruyacak. umarım. pazartesi sabahı operasyona aldılar. böbreklerini mümkün olduğunca az yormak için uyutma ve uyandırma işlemlerinde farklı prosedür uyguladılar.  akşam beş gibi etrafını şaşkın bakışlarla izlediği videosunu gönderdi vet. operasyon başarılı geçmiş. her ihtimale karşı tuttukları yoğun bakımdan çıkmaya hazır, onu almamızı bekliyordu. eve geldiğinde elizabeth yakalık yüzünden bir sür...

uğultu.

rüyamda tanıdık yollardan geçtim. nereye gittiğimi bilmiyordum ama tanıdığım yolların beni bildiğim bir yere çıkaracağını biliyordum. bu yüzden endişesizdim. sonradan fark ettim, tanıdığım yollar şimdilerde burada olmayan biriyle alakalı. bizim üçfidan'da takılan punkenan vardı. bütünüyle yolların, köprüaltının, duvarları spreylenmiş dehlizlerin adamı gibi dururdu. hiç sormadım, gün sonu ait hissettiğin ve korkmadığın yuva ihtiyacı duyuyor musun diye. tek yaptığı yumruk tokuşturup punk's not dead  dedikten sonra kırmızı tuborgunu içmekti. bence onun bile ihtiyacı duyduğu bilindik yerler vardı. ev gibi. birkaç gündür aklıma geliyorlar. 232, daha çok yunus ve o döneme ait bir şeyler. bu akla gelmeler de tanıdık. kendimi tanıyorum. düşünüp, anı kaçıracağım bir süre. bu kaçış, anı iyi değerlendirememekten de biraz. belki büsbütün öyle. bu da benim tercihim. bazen bir rüyada hissettiriyor. kabus gibi bir rüya. sitenin bekçisi hamit abi de gitti. gideceğini duyduğumda ağlamıştım. bel...

temenni.

Resim
umut vadeden ya da umut beklemeksizin sadece küçük mutluluklar görebilip yaşama tutunmak. tutunmaya ihtiyacı olan. yaşamınızı iyileştirecek güzellikler bulsun sizi. özgürce, ferah ve kendiliğinin dengeli gücünde.   

günlük.

 yalnız kalmanın birçok hastalığa kapı araladığını iddia ediyorlar. haklı olabilirler. büyük ihtimalle haklılar. ben, yalnız ölebilirim. herkes yalnız ölüyor. şehrin ışıklarına ve gökyüzüne bakarak. bakalım, şans yanımızda olacak mı. lisede okurken tanıdığım bir psikolog yaşlandığında huzurevinde yaşamayı planladığını söylemişti. elden ayaktan düşünce, evde çoluk çocuk beklemektense toplu yaşam merkezinde çeşitli hobi faaliyetleri ve belki arkadaşlarla zaman geçirme fikrine oldukça yakınım. plânlar yaparsın ve başına bir şeyler gelir. hep böyledir. böyleyken böyle geçer hayat. her simülasyonda tat alma duyusunu kaybetmemek lazım. ne var ki aile kurmayı planlamıyorum. benim ailem evren. klişe bir laf eyledim fakat hissettiğim bu. bağlarım hep zedeli benim. belki zedenin kendisi benim. eninde sonunda kendimi rahatsız hissediyorum. şu an gündemde sarsılmış bir örnek var. neydi ne oldu niçin oldu. diğerleri neden öyle olmadı. ne eksikti ne fazlaydı. kendi iyiliğim için bile politik ola...

bakırköy.

araba sürebiliyorum artık. gece sürüşleri keyifle, hız sınırım güvensizliğime takılmış ama böylesi iyi. yetiyor bana. gecenin ve kışa yaklaşan sonbaharın ayazı saçlarımı tarıyor, bırak dağınık kalsın ve soğuk yaşadığımı hissettiriyor. tabiatım böyleyse elden ne gelir, ne gelmez. yollar boşken şerit değiştirmem daha kolay. oysa ben etrafım insanlarla doluyken kendi şeridimde koşmaya çalışıp kanattım dizlerimi. metafor değil. buraya her yer uzak, her yer yakın. kaybolmayı göze aldım. yorgunum, uykusuzum. iyileşen yara izlerinin acıklı huzuru var zihnimde. sigara dumanını içime çektiğimde belirsiz ufuk çizgisinde uçuşan karakterleri selamlıyorum ve bir şekilsiz taş bulup atıyorum denize doğru. şimdilerde bir yerlerde. henüz yeni yetme bir ergenken ve o zamanlar sen benden çok büyükken karadulla gezdirdiğin geceler gibi. bağırarak my generation söylediğimiz sonra sana puanım dokuz kanka ve sonra hey there delilah. şimdilerde herkes bir yerlerde. tesadüf, umay hareket vakti çalıyor yıllar s...

korkak.

geçen gece,  tumblr  hesabım olduğunu hatırladım birkaç şifre yenileme adımıyla yıllar öncesinin ben kızını ziyaret ettim. fotoğraflarım, beğenilerim, belki taslakta bıraktıklarım. ay tutulmalarında sarsılmalarım, vanilya çilek dondurmalarım, yara izlerim, hoyratça kendimi yola atışlarım, soğuk gecelerdeki günahlarım ve belki kalbini kırdıklarım. bir hesabım daha var farklı mecrada, girmeye cesaretim yok. karanlık dünyalar tanıdım. bazıları mutlu gibiydi. bazılarını şaşkınlıkla kustum.  ayçiçeği tarlasının ortasındayım. yüzümü çiziyor dikenli yapraklar. renkler arasından bedenime ulaşan hüzme güzelliğiyle ağlatıyor beni sessizce. yaşamın ortasında keşmekeş bir düzen hastasının kendiyle barışması ve sonra yine kavgalanması.  yol bu. yerinde saysan da, gün gelecek bulacaksın kendini. belki de sandığın şey senin değildir. kendine haklı olsan da, haksızlık etmenin pek faydasını görmedin. dene. 

stay on these roads.

 takıntılarımdan giderek uzaklaşıyorum. kurtuluyorum demek içime sinmiyor çünkü bir yanım takıntılarla var olduğunu ve güvenli olduğunu düşünüyor.  yağmurlu bir ekim gecesi. pati şiddetli ve uzun geçen kızgınlık döneminin içinde. bitmesini bekliyorum, kısırlaştırma operasyonu için. yaşlı kedimin ilk zamanlarını pek hatırlamıyorum ama bu kadar sık arayla olduğunu ve uzun sürdüğünü de hatırlamıyorum. doğaya daha yakın olan bu eve taşınmam ve belki de pati'nin gençliğine denk gelmesi ve artık bir erkekle yaşıyor olmamız kedimin hormonlarını da bir şekilde hızlandırdı sanıyorum.  gündüz, balkonda kocaman bir böcek gördüm. yağmurdan yönünü şaşırmış balkonun kapısının önüne düşmüş. çekirge sandım ama değilmiş. şu akıllı uygulamayı kullanıyorum birkaç gündür, ona fotoğrafını attım ve kelebek güvesinin bir cinsi olduğunu öğrendim. oldukça zararsızmış. çiçek tozlarıyla besleniyormuş. kanatlarını bir süre çırptı durdu. belki ıslaklıktan kurtulmak için. ömrünün birkaç gün olduğunu o...

günü geçmiş.

günler ayları, aylar yılları kovalarken yolumdan geçip giden birileri, yitip giden şeyler olmayacak mı. geçmişte kalanlar yıllar sonra ziyaret etse bugünü, hayal kırıklığına uğramaz mı insan. beklentisiz olmayı becerebilirse belki bu kırıklık olmaz. geçmiş kapalı bir kutu, kilitli bir sandık. hatırlamak istediğimde aralayıp kokusuyla yetindiğim ve bununla da mutlu olduğum tanımını yapamadığım bir his. yalan değil, acıtan tarafı var. on yıl önceki beni ve seni orada bırakıyorum. bir daha göremeyeceğimi biliyorum. bu yüzden belki, hep kalbimde taşıyorum. kimsenin bilmesine ve anlamasına gerek yok. sen de bilme sevgili okuyucu. ne kadar uzak, o kadar yakın.

beklenmeyen.

Resim
“gümüşlük’te bana bıraktığın hediyenin anısına.” 

rosi ve gül lokumları.

hafif bir esinti doluyor odaya. rüzgarın da bir yolu var ve bana dokunarak evrenin herhangi sonsuzluğunda salınıyor. var olmak bu dünyada, bu demek belki de.  ne zaman zorlansam yaşamaya, rüya kilitlerim açılır. var olmanın zaten yeterince ağırlığında bir de bu rüyaların üzerime fırlattığı melankoliyle uğraşırım. freudien ya da jungian analizleri kafam götürmez bu rüyalarda. düpedüz özlerim dedemi. çocukluğumu, korunaklı evimi, anılarımı.  gittiği ilk zamanlarda, ve ondan sonraki birkaç dönemde her gece gördüm rüyamda. çocukluğumun geçtiği evde, balkonda, aburcubur zulalarının olduğu mutfakta, lacivert televizyon koltuğunda... gittiğini biliyordu işin ilginç yanı, rüyalarımda. konuşmadı hiç. iyiydi ama, hissediyordum. benim de iyi olmamı istiyordu. yaşam kitabı  diyorum buna. esas kızın yaşadığı ilk kayıp. en azından geçen sayfaları çevirip hatırlama hakkımız var. eğer ömrüm uzunsa ve vedalar gözüküyorsa ufukta, dilerim kolay geçer. gidenlerin gittiği yerin varlığına, üst...

cemil.

Resim
ne güzel bazı şeyler.  yürümek mesela, yürüyebilmek. düşmek mesela, düşeyazmak. yaralar mesela, acının vurgunu ve iyileşmenin kaşıntılı sızısı. ve bulutlar ve ağaçlar. üstelik sekizyüz yıllık anıt ağaçlar. çıldırırsın. üstelik sarılmak serbest. ağaç gövdelerine sarılıp yüzyıllık fısıltıları duymaya çalışmak. ben duyabiliyorum.  debisi azalmış deredeki ördek ailesi, yeşil'in gölgesinde esneyen kediler, renkli çarşılar pazarlar. üstüme gelen insanlar bile iyi insan oldukları ihtimalinde mutlu etti beni.                                                       ve gri panjurlar. evden kovduğum ve evden kovulduğum, doğuştan belki çuvaldızı kendime batırılmış. bazı cümlelerin sonunu getirmek mümkün olmuyor. bu dünyadaki müzmin rahatsızlığım belki de bundandır. yaş aldıkça ama seviyorum bunu ve yaşamı daha iyi hissediyorum. bugün, aramızdaki bağsızl...

ayın üç fazı.

cırcır böceklerinin sesi, hafif bir esinti, ilk dördünden bir gün geçmiş ay ve pati ve bk. bu akşam hep beraberiz. sıcak, sütü az kahve de var. geçen gece uyumadım, bazı başıbozuk sebeplerimden uyutmadım kendimi. çocukluğumdan kalma yasaklı zevklerim var. açıkça yapma yetkim var ama gizlice yapmanın keyfi bugünlerde hiçbir şeyde yok. işte benim belki de en büyük sınavım. gece uykusuzluğum, sabah erken kalkmam, öğleden sonra kısa uyku seansı ve bir şeyler... sonuç olarak sisli bir yorgunluk perdesi çekildi beynime ve bedenime.  çerezlik zamanlarımda youtube'ta geziniyorum, beş on dakika. bir kızın kanalına rastladım. çok da sevdim. her türlü olumsuzluğa rağmen yaşamayı sevmeyi hatırlattı bana. insan önce kendini ve haliyle kendine ayrılan zamanı sevmeli. bazen sevdiğini yüksek sesli bağırmalı. belki bir rujla, belki çiçeklerin mis kokusuyla ya da kahveyle ve sonsuz.  gecenin şehir ışıkları ne güzel. 

eldiven.

Resim
onlu yaşlarım henüz başlamışken m. rauf'un eylül'ünü okuduğumda eylül ayıydı ve ben zaten yapısal olarak üzgün bir çocuktum. dünyadaki varlığımın yeni yeni farkına varıyorken çok çabaladım kendimle. şimdi fark ediyorum, ne zor ama çok da normal zamanlardan geçtiğimi. her şey insanlar için. fakat insan, kendine rağmen dünyadaysa ve bunu yeni öğreniyorsa sancılı süreçleri de çok oluyor. az önce, aklıma bunlar düşmeden önce kollarımdaki izleri sevdim. onbeş yıl geçmiş. utançtan hüzünlü bir gurura evrilmeye başlamış.  bugünlerde çok sinirli hissediyorum. beni rahatlatan seçeneği aklıma getirip akışa bırakıyorum sinirimi. daha kolay oluyor sonrası. yine de bu sinir, tahammülsüzlük ve yorgunluk rahatsız edici. benimseyemediğim, benimsemek için çaba sarf etmediğim şeyler var. yorucu geliyor. anlamsız geliyor. belki korkuyorum. benimsediğimde korunaksız kalacağım korkusu. bu yüzden belki çoğu şey. şeysizliğim.  eylül, ekim, kasım ve bu böyle sürüp gider. bir kar tanesi göğün sonsuzluğ...

rasyonel sayılar.

bazen bile bile yanarsın. yakarsın o ateşi. engel olamazsın akışa. kan, deli akacak. gecenin kokusunu yüz kilometreye yaklaşırken yüzünde hissettiğinde ayılırsın gün doğumu uykularından. kuytulardan kurtulup ayın apaçık ışığında sevişirsin yaşamakla. kurtulsun bırak, özgürce uçsun. aşkla var. açıkçası umrumda değil sizin alınız, morunuz. bu hep böyle oldu bende. nbc hırkamı ve  olivia dunham ceketimi alıp çıktım hayatınızdan. korkum yoktu, olmayacak. belki pişman olacağım ama mizacım böyle, uçmaktan vazgeçmeyeceğim. bak dizlerim yara izi, ruhumda gitmelerin hediyesi. ölmedim henüz. yüzümde arsız bir gülümsemeyle gömeceğim kendimi.

haydi gamzelim.

merhaba sevgili okuyucu ve kendim. yazmadan hemen evvel düşündüm çoğu zamanla benzer, yüzleşmeye hazır mıyım içimle? bilirsiniz ki içimle yüz leşim vardır ve bunların hepsi benim parçamdır.  bir yanımı müthiş sevindiren ve umut vadeden, bir yanımı fefkalede korkutan ve travmatize eden bir gelişme oldu. oldurdum. zaman gösterecek, hangi yanım beslenecek. kendimi iyi tutmak için elimden geleni yapacağımı hissediyorum ve ön görüyorum. umarım ideallerim, hayatım olur ve bu süreç çiçekli bahçelerden geçer. taşlara da razıyım, sonunda beni kendi huzurlu evime ve tertemiz denizlere çıkaracaksa. bilirsiniz ki taşlar da kendi sertliğinde ve kaosunda güzelleştirir yolu.  cumartesi direksiyon sınavım vardı. geçtim. açıkçası ilk denemede geçeceğime bütünüyle inancım yoktu fakat geçtim. korktuğum parkları kaymak gibi yaptım. ulan, nasıl da güzel yaptım diye içten içe sevinirken, dönüş yolunda az daha ışıkları kaçırıyordum ama iyi kotardım. fazla önemsemeyince ve rahat davranabildiğinde yaş...

öz kardeşim, testo baylan.

maden suyu - tercihen beyin yakan beypazarı - ve sade türk kahvesinin verdiği huzuru  seviyorum. mümkünse tüm yapılacaklar tiklenmiş ve iç huzura da eş zamanlı kavuşulmuşsa double zevkli oluyor bu an.  birkaç gündür sol bacağımda garip bir ağrı var. bugün istirahat etmeye çalıştım, nispeten de iyi geldi ama bütünüyle geçmiş değil. umarım doktora gitmeye gerek kalmadan geçip gider ve bir daha gelmez. takıntılı davranışlarım yol açtı diye düşünüyorum bu ağrıya. açıkça anlatması zor. iyi giden süreci korumaya çalıştığını zanneden bilinçaltım, böyle zamanlarda takıntılar geliştiriyor ve engel olmaya çalışsam da pek olamıyorum. bu ağrı da yinelenen ve bilinçsizce yapılan aksiyonlarım yüzünden olabilir. ders olsun bana. denge kurmak öylesine zor ki benim için. olacak ama. yarın direksiyon dersim, cumartesi günü de direksiyon sınavım var. kendimi kırk yıllık şoför olduğuma inandırıp, bu role büründürmem lazım ki heyecanımın üstesinden gelebileyim. bakalım neler yaşayacağız sevgili ok...

akış.

Resim
pati'ye bakıyorum. onu gezdirmek istiyorum. kendime güvenebilsem ve korumacı yapımın üstesinden gelebilsem ve dünyanın kötülüklerini de görmezden gelebilsem birazcık. acı geliyor, çoğunlukla göreceği yerlerin dört duvar arasında olması. ay çöreği bakışlı kara çekirdeğim ve kedi lokumu yaşlı hacı cavcavım. dün, cumartesi. çeşitli avizeler getirdim sana sevgili okuyucu. bir iz bırakmak amacım. parmağındaki yüzüğün bıraktığı derin izi okşadım. babamı hatırlattı bu iz. onu hatırlatan birçok done mevcut. tetikleniyorum bazen, farkındalıksız o an. niçin ona böylesine benzer bir tercih. kız çocukları ve babaları. saçmalık. hayatı bunları düşünmek için zaman tanımıyor. kendini tanımak ve aksiyon almak zorundasın. saklanmak da bir aksiyon olabiliyor. bugün, pazar. tek başınalığı özlediğim saatler. sıcak esintili yolda tek başıma yürüdüm. bulutlar çok güzel. yollar, korunaksız hissettirse de yolda olmayı çoğunlukla seviyorum. eskiden korkudan içim titrerdi. o his, halâ çok tanıdık ama artık ...

konusu sen olmayan günlük.

Resim
şu yaz gecesini daha anlamlı kılan ve belki evrende kapladığım alanı sevgiyle benimsememi sağlayan serin rüzgara, taze nane yapraklarının varlığına, kahve çekirdeklerine, pati'nin ay çöreği bakışlarına ve daha nicelerine... minnettarım. ve sana, yaktığım mektupların dumanlarıyla. aslında konu sen değilsin, bunu biliyoruz. yine de düşünmeden edemedim, her şey farklı olsaydı. her şey farklı olsaydı, şu yaz gecesinde melankolinin durgun sularında yüzmekten zevk almazdım. duru ve sakin bir denizde, aniden ama korkutmadan bastıran yağmur eşliğinde suyun kaldırma kuvvetine emanet etmek gibi bedeni. kulağında sessizliğin uğultusu.  bugün belki de seninle oturduğumuz  aynı  masada türk kahvesi içtim. anımsayamıyorum. gözlerinle yan masadaki aileyi göstermiştin. açıkça sormadım ne demek istediğini. açıkça sorduğum bazı soruların cevabında boğulmuştum ondan önceki zamanlarımızda. şu yaz gecesinin konusu da sen değilsin, objesi de sujesi de ve her şeyi de. tek başıma, yıldızların ar...

bunları boşver, olan yine olur.

bugünün akşam güneşi ne güzeldi. dün gecenin göğünden üç meteor düştü avuçlarıma. yüzüme sürdüğümden belki yaşamın parıltılı gözyaşları yıkadı ruhumu bugün. mutluyum. geçmişin düğüm izlerini okşadım ve içim eridi. belki şimdi değil ama bir sonbahar akşamı düşer yanaklarına seni düşündüğüm anlarım. belki. kim bilir sevgili okuyucu. herkesin inandığı bir gerçek ihtimali yok mu?  eve dönerken ülkü'den aldığım eklerin yarısını sütlü kahve eşliğinde tadıyorum sana bunları anlatırken. bu aralar komaya girecek kadar şeker tüketiyorum. takıntılı olduğum ve her gün aynı saatte tüketmem gereken çöp besinler türedi yaşamımın bu evresinde. pilatesi bıraktım. karın kaslarım, omuzlarımdaki ve kasığımdaki pump damarlar ve müthiş ince belim, kıbrıs dönüşü iki ay içinde saklandı şeker tüketim yorganının altına. yapabileceğimi gördüm. manyak oldum biraz ama dengeyi bulacağımı biliyorum. herkesin inandığı bir gerçek ihtimali yok mu? ağustos'u ortalarken sonbaharın gelişine biraz seviniyorum. yıll...

2405.

merhaba sevgili okuyucu.  burayı tekrar açıp açmamak arasında kaldım. bir yanım özlüyor. bir yanım ve mizacım kapalı bir kutu olmanın sıkışmışlığında buluyor rahatlığı. bakalım zaman ne gösterecek ve ben yazarak yüzleşmeye hazır mıyım kendimle. çoğu zaman ve asıl önemli olan bu. hayatım iki ay önce tam bu gün, radikal bir değişikliğe uğradı. tercihen atılmış bir imzaydı. bilinçli mi bilmiyorum. zaman gösterecek. нет риска, нет истории. depresyona girdim ve kimse bilmiyor. eskisi gibi olmayacak, bunu net biliyorum. çok soruyorum kendime, izliyorum içimi. kendimi suçlamamaya çalışarak. çünkü biliyorum, suçlanmak beni daha da dibe çekiyor. manyak oldu kafam, bedenim. yoruldum. kendimin kendime kötülüğünden korusun kozmos beni. korktuğum çoğu şeyi eninde sonunda getiriyorum ayağıma ve giyiyorum o çuvalı. neyse, düzelecek. anlamlı bir hayat... içinde bulunduğum kurum bana göre mi bilmiyorum. sıkıcı yanı çok. yalnızlığı fazla seven biriyim ve çoğu zaman zorlanıyorum başka insanların raha...

bir çocukluğa ağıt.

 dedemi özlüyorum. çocukluğumun yaralı olsa da güvenli sandığım dört duvar arasını özlüyorum. dedemi ayrıca özlüyorum. büyümek istemedim hiç. dışarıda müthiş bir yağış var. ülke bombok. pati’yle oturup karanlığın ortasında ağlıyorum ve dedemi özlüyorum. fiko teyzeyi, aykut’u, ali’yi, gerçekleşmeme ihtimalini aklıma getirmediğim hayallerimi, çocukluğumu, tatlı hayat izlerken dedemin getirdiği keki yemeyi özlüyorum. dört duvar arasında kalsam böyle.