Kayıtlar

stay on these roads.

 takıntılarımdan giderek uzaklaşıyorum. kurtuluyorum demek içime sinmiyor çünkü bir yanım takıntılarla var olduğunu ve güvenli olduğunu düşünüyor.  yağmurlu bir ekim gecesi. pati şiddetli ve uzun geçen kızgınlık döneminin içinde. bitmesini bekliyorum, kısırlaştırma operasyonu için. yaşlı kedimin ilk zamanlarını pek hatırlamıyorum ama bu kadar sık arayla olduğunu ve uzun sürdüğünü de hatırlamıyorum. doğaya daha yakın olan bu eve taşınmam ve belki de pati'nin gençliğine denk gelmesi ve artık bir erkekle yaşıyor olmamız kedimin hormonlarını da bir şekilde hızlandırdı sanıyorum.  gündüz, balkonda kocaman bir böcek gördüm. yağmurdan yönünü şaşırmış balkonun kapısının önüne düşmüş. çekirge sandım ama değilmiş. şu akıllı uygulamayı kullanıyorum birkaç gündür, ona fotoğrafını attım ve kelebek güvesinin bir cinsi olduğunu öğrendim. oldukça zararsızmış. çiçek tozlarıyla besleniyormuş. kanatlarını bir süre çırptı durdu. belki ıslaklıktan kurtulmak için. ömrünün birkaç gün olduğunu o...

günü geçmiş.

günler ayları, aylar yılları kovalarken yolumdan geçip giden birileri, yitip giden şeyler olmayacak mı. geçmişte kalanlar yıllar sonra ziyaret etse bugünü, hayal kırıklığına uğramaz mı insan. beklentisiz olmayı becerebilirse belki bu kırıklık olmaz. geçmiş kapalı bir kutu, kilitli bir sandık. hatırlamak istediğimde aralayıp kokusuyla yetindiğim ve bununla da mutlu olduğum tanımını yapamadığım bir his. yalan değil, acıtan tarafı var. on yıl önceki beni ve seni orada bırakıyorum. bir daha göremeyeceğimi biliyorum. bu yüzden belki, hep kalbimde taşıyorum. kimsenin bilmesine ve anlamasına gerek yok. sen de bilme sevgili okuyucu. ne kadar uzak, o kadar yakın.

beklenmeyen.

Resim
“gümüşlük’te bana bıraktığın hediyenin anısına.” 

rosi ve gül lokumları.

hafif bir esinti doluyor odaya. rüzgarın da bir yolu var ve bana dokunarak evrenin herhangi sonsuzluğunda salınıyor. var olmak bu dünyada, bu demek belki de.  ne zaman zorlansam yaşamaya, rüya kilitlerim açılır. var olmanın zaten yeterince ağırlığında bir de bu rüyaların üzerime fırlattığı melankoliyle uğraşırım. freudien ya da jungian analizleri kafam götürmez bu rüyalarda. düpedüz özlerim dedemi. çocukluğumu, korunaklı evimi, anılarımı.  gittiği ilk zamanlarda, ve ondan sonraki birkaç dönemde her gece gördüm rüyamda. çocukluğumun geçtiği evde, balkonda, aburcubur zulalarının olduğu mutfakta, lacivert televizyon koltuğunda... gittiğini biliyordu işin ilginç yanı, rüyalarımda. konuşmadı hiç. iyiydi ama, hissediyordum. benim de iyi olmamı istiyordu. yaşam kitabı  diyorum buna. esas kızın yaşadığı ilk kayıp. en azından geçen sayfaları çevirip hatırlama hakkımız var. eğer ömrüm uzunsa ve vedalar gözüküyorsa ufukta, dilerim kolay geçer. gidenlerin gittiği yerin varlığına, üst...

cemil.

Resim
ne güzel bazı şeyler.  yürümek mesela, yürüyebilmek. düşmek mesela, düşeyazmak. yaralar mesela, acının vurgunu ve iyileşmenin kaşıntılı sızısı. ve bulutlar ve ağaçlar. üstelik sekizyüz yıllık anıt ağaçlar. çıldırırsın. üstelik sarılmak serbest. ağaç gövdelerine sarılıp yüzyıllık fısıltıları duymaya çalışmak. ben duyabiliyorum.  debisi azalmış deredeki ördek ailesi, yeşil'in gölgesinde esneyen kediler, renkli çarşılar pazarlar. üstüme gelen insanlar bile iyi insan oldukları ihtimalinde mutlu etti beni.                                                       ve gri panjurlar. evden kovduğum ve evden kovulduğum, doğuştan belki çuvaldızı kendime batırılmış. bazı cümlelerin sonunu getirmek mümkün olmuyor. bu dünyadaki müzmin rahatsızlığım belki de bundandır. yaş aldıkça ama seviyorum bunu ve yaşamı daha iyi hissediyorum. bugün, aramızdaki bağsızl...

ayın üç fazı.

cırcır böceklerinin sesi, hafif bir esinti, ilk dördünden bir gün geçmiş ay ve pati ve bk. bu akşam hep beraberiz. sıcak, sütü az kahve de var. geçen gece uyumadım, bazı başıbozuk sebeplerimden uyutmadım kendimi. çocukluğumdan kalma yasaklı zevklerim var. açıkça yapma yetkim var ama gizlice yapmanın keyfi bugünlerde hiçbir şeyde yok. işte benim belki de en büyük sınavım. gece uykusuzluğum, sabah erken kalkmam, öğleden sonra kısa uyku seansı ve bir şeyler... sonuç olarak sisli bir yorgunluk perdesi çekildi beynime ve bedenime.  çerezlik zamanlarımda youtube'ta geziniyorum, beş on dakika. bir kızın kanalına rastladım. çok da sevdim. her türlü olumsuzluğa rağmen yaşamayı sevmeyi hatırlattı bana. insan önce kendini ve haliyle kendine ayrılan zamanı sevmeli. bazen sevdiğini yüksek sesli bağırmalı. belki bir rujla, belki çiçeklerin mis kokusuyla ya da kahveyle ve sonsuz.  gecenin şehir ışıkları ne güzel. 

eldiven.

Resim
onlu yaşlarım henüz başlamışken m. rauf'un eylül'ünü okuduğumda eylül ayıydı ve ben zaten yapısal olarak üzgün bir çocuktum. dünyadaki varlığımın yeni yeni farkına varıyorken çok çabaladım kendimle. şimdi fark ediyorum, ne zor ama çok da normal zamanlardan geçtiğimi. her şey insanlar için. fakat insan, kendine rağmen dünyadaysa ve bunu yeni öğreniyorsa sancılı süreçleri de çok oluyor. az önce, aklıma bunlar düşmeden önce kollarımdaki izleri sevdim. onbeş yıl geçmiş. utançtan hüzünlü bir gurura evrilmeye başlamış.  bugünlerde çok sinirli hissediyorum. beni rahatlatan seçeneği aklıma getirip akışa bırakıyorum sinirimi. daha kolay oluyor sonrası. yine de bu sinir, tahammülsüzlük ve yorgunluk rahatsız edici. benimseyemediğim, benimsemek için çaba sarf etmediğim şeyler var. yorucu geliyor. anlamsız geliyor. belki korkuyorum. benimsediğimde korunaksız kalacağım korkusu. bu yüzden belki çoğu şey. şeysizliğim.  eylül, ekim, kasım ve bu böyle sürüp gider. bir kar tanesi göğün sonsuzluğ...