kalemin kestiği zincir.

 o. ile sanırım istanbul’dan önce tanıştık. sanırım çünkü yurt odasındaki konuşmamızdan öncesini hatırlamıyorum ama var sanki öncesi ve o gecenin hırçın dalgaları sahilin kayalıklarına nasıl çarpıyordu ki ben özgür olduğumu garip bir hüzünle kutluyordum. 

askeri disiplini bana çok yaban gelmişti. o sıra dağa, taşa, bayıra a.c.a.b yazabilirdim. şimdi de evet, sevmiyorum asker olma fikrini ve o zamanlarda vicdani red denilince auw olan şey bugün parayla satın alınıyor. neyse. o yüzden biraz ters düştüm onunla ama terslikte de bi takım hareketlenmelerle ilerledik. sonuç olarak gece yarısı kimse tam olarak güvende hissetmez ve gece yarısı bu yüzden daha cazip gelir bazı zamanlar bazı bireylere. iki karşıt, dört sessiz harf o dönemde çok yakındı merkezime. 

her hareketinde muntazam bir düzen vardı. çay içişinde, kumandayı masaya koyuşunda, ayakkabı giyişinde, kemeri tutuşunda, mumu yakışında, kalem tutuşunda... biraz da irrite ediciydi benim için bu. iki nokta. mesela ben de büyük harf tercih etmem. hiyerarşiye karşı bir tavır benimki. bilinç altını da incelemek gerekir tabii ama şimdi yapmayacağım bunu. 

o. öyle güzel rahatsız ediyordu ki insanı, adeta bu rahatsızlıktan zevk alınıyordu. burayı okumayacak biliyorum, okumasın da zaten. sende gıcık olduğum çok şey vardı ama sevdiğim ve beslendiğim de çok şey vardı. ortak noktamız belliydi ve bu, iç içe geçen puzzle parçası gibi en azından resmin bir bölümünde bütünleşmemizi sağlıyordu. tanıştığımızdan beri sendeki bu düzenli dağınıklığı askeri geçmişine bağlıyordum ve bir takım olayları da ikame ettiğimiz dürtüsel durumlara. bugün tetiklendiğini beyan ettiğin bir sözün hatırlatmasıyla aydınlandım. belki de zaten bildiğim şeyin farkına vardım. “masal dinlememiş çocuklar, büyüyünce kedi resmini bile cetvelle çizerler.”


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

bunları boşver, olan yine olur.

konusu sen olmayan günlük.

2405.