Kayıtlar

Ocak, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

halı desenlerine ve tavana dair bazı mülahazalar.

soğuk ama balkondan güneş ışınlarını görebildiğim bir pazar ortası. yazarken ellerim üşüyor ama üşümek de iyi geliyor. s. teber'in freud biyografisini okuyorum bu defa. podcastlerinde dinlediğim cümlelerin farklı halini ama özcesinde aynılarını okuyorum. bu bana zevk veriyor. bundan önce okuduğum teber kitaplarını, zamanın nasıl geçtiğini fark etmeden bitirdim. sanki karşımda serol bey, kedi, şarap ve belki adını bilmediğim bir yeşil çiçek. sohbetimiz koyulaştı. freud da ilgi alanımı cezbettiğinden, kitap hemen bitmesin diye araya başka bir kitap sıkıştırdım. bir onu bir bunu okumak. pek sevgili freud'un yaşadığı dönemde, yani 1800'lü yılların sonları, herkes (tamam, herkes demek doğru olmaz ama entelektüel fuları bayrak etmiş herkes.) mektup yazarmış ve günlük tutarmış. biyografi kaynaklarından biri de bu mektuplar ve günlükler. ne var ki freud, bilinçli olarak çoğu mektubunu ve günlüğünü yok etmiş. onun iç dünyasıyla ilgili bilgi sahibi olmayalım diye, belki. ben de ya...

"blog yazmaya nasıl başladın?" mim.

depresyonun içinde debelendiğim şu günlerimde, beni yazmaya çekecek bir mimlenmeyle ve nuri bilge ceylan hırkamla sizlere sessizce merhaba diyor ve sevildiğinizi bilmenizi istiyorum. mim için de ayrıca  eylül  'e teşekkür ediyorum. fikrin sahibi  birpembesever 'i de unutmamak gerek. yazıyla alakam hep var gibiydi. bazı insanlar, bebekliğini hatırlayabilir mi. ben bazen hatırlayabildiğimi sanıyorum. kendimi bilmediğim zamanlara dair puslu sahneler hatırlıyorum, beşiğimin karşısındaki o yeşil perdenin üzerindeki korkutucu yüzler ve kiril harfleri. o yaşsız halimle tabii ki her harf, uzaydan gelen ve çözülemeyen bir şifreydi ve bu durum bezimi doldurtacak kadar da korkutucu geliyordu bana. belki. henüz okuma yazma bilmediğim zamanlarda apartmandaki komşulardan imza toplayıp inceleme hallerim, alt kat komşusu ablanın öğrettiği harfleri yine apartmanın duvarlarına anahtar yardımıyla kazımam, ama n harfini hep ters yazmam... uykuya dalmam için okuduğu hikaye kitaplarını da...

aşırı saçma.

bir varmış bir yokmuş. ama evrende hiçbir şey vardan yok olmazmış. uçsuz bucaksız kırların birinde küçük bir çiçeğin yeşili filizlenmiş. bu çiçek, kim bilir kaç bin yüz yılın baloncuğuymuş da konuverdiği herhangi bir toprağın içine karışıp filizlenmiş sorumsuzca. bu çiçek pek hassasmış. görünüşü güçlüymüş aslında, büyürken ona herkes güçlü diye seslenirmiş. ama içi pek güçsüzmüş. en cılız rüzgarda yüreği titrer, geceler boyu ağrı çekermiş. yağmurlu günlerde sebepsizce gözyaşı dökermiş toprağına. çok sevdiği çiçekler filizlenip büyümüş etrafında.  hepsine de boylarından büyük anlamlar yüklermiş ve içinde büyüttüğü anlamlarına ağlarmış, güçlü çiçek. ağlamak da kötü bi şey değilmiş ki zaten. kimileri başka topraklara göç etmiş, kimisi de çürüyüp gitmiş bu çiçeklerin ama anlamları güçlü çiçeğin yüreğinde hep kalmış. seneler sonra bile, içinin kayıp köşelerinde hep anlamlar anımsamış. anlamları anımsamak da yormuş onu çünkü yapraklarındaki görünmez yükleri hissetmek zor gelmiş. belk...