Kayıtlar

Kasım, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

içimizdeki grinch.

Resim
dün gece hiç uyku tutmadı. sabah yedide başımı yastıkların arasına sakladığımı hatırlıyorum ve depremin yatağımı titrettiğini, saniyelik. saat belki üç sularında. bazen kendimi kaptırıyorum, fazla heyecan haline düşüyorum. henüz olmamış yarın hakkında planlar yapıp, saatlerin bir an önce geçmesi için kendimi uyumaya zorluyorum. yaşayamadığım ne varsa sırayla ama acele yaşamak için bu heyecan. korku da dahil bu heyecana, çünkü yaşayamama sebeplerim barınıyor kendi içimde. kendimden korkularım sessizce konuşuyor. tabii böyle zamanlarda genelde uykum gelmiyor. bütün gece, yatakta dönüp duruyorum. dün gece de bu zamanlarımdan biriydi. en sonunda türk kahvemi yapıp kitabıma verdim uyku için harcadığım dakikalarımı. kahvenin rahatlatıcı bir yanı var bugünlerimde. sığınak gibi. korktuğum tüm şeylerden, şeylerimden... kahveye sığınıyor gibiyim. "bir kahve yapayım, geçer..." çok alışveriş yapmaya meyillendim. mutsuz muyum iç dünyamda. bilmiyorum. ama bir şey almasam da online...

mim: notalarla yolculuk.

Resim
pek tatlı  depresifpatates  beni mimlemiş. :) pek düşünmeden, anlık cümlelerle ve konu bütünlüğü kaygısı taşımadan yazıyorum genelde. mim konuları, dağınık zihnime biraz düzen getirdiğinden benim için iyi oluyor. eğlenceli olması da cabası. bu mim konusu notalarla ilgiliymiş. dinlemeyi sevdiğim iki şarkıyı ve bende bıraktığı hisleri, anıları anlatmam istenmiş. eskisi kadar şarkı dinlemiyorum. dinlemeyi tercih ettiklerim ise meditasyon için hazırlanmış doğa sesleri, kelt müzikleri gibi sözü olmayan ama konuşan notalar. klasik müzik de dinler oldum yakın zamanda. kitap okurken iyi gidiyor bunlar. ilkokulda ceza'yı, ortaokulda beatles'ı, lisede queen ve pink floyd'u keşfedip ara ara metal müzikle haşır neşir oldum. dedem sayesinde trt müzik'te türk sanat müziği dinleyip terennüm ettim. ergenliğimin politik duruşunda eylemsel marşlarda yumruk kaldırdım. pyschedelic hippie olup transa geçtiğimi sandığım dönemlerim oldu. lisede felsefe öğretmenime hayranlık duyup aşka dü...

anlık.

elma dilimlerinden birkaç parça yedikten sonra, ekrandaki karakterlere müthiş bir baş ağrısıyla bakmaya başladım. şakaklarımdaki damarlardan kan değil de, -periyodik tabloda adını koymadığım/bilmediğim ve hatta doğadaki varlığından bile pratikte habersiz olduğum- en ağır sıvı metaller akıyordu. cıva çok tehlikeli ama izlemesi büyülü bir şeydir. küçükken izlediğimi hatırlıyorum. kimyayla uğraşan annemin, yakın sayılabilecek bir mesafede gösterdiği, birbirine karışabilen hareketli metalik boncuklar. avucuma düşseler... ihtimallere bırakılmış bir çocuktum. fringe'in son sezonundayım ve açıkçası eski heyecanımı kaybettim. belki de her gün beş bölüm seyretmediğim içindir artık. ya da çok güzeldir de bitmesini istemediğim için rölantiye almışımdır izlemeyi. bir şeylerin retrosu oluyormuş evrende. dolunay retrosu değil, sanırım merkür retrosu. anlamıyorum ki astrolojiden. baş ağrımı ve nükseden isteksiz halimi bu retrolara yordum. çünkü böylesi zihnimdeki meraklı bölgeyi uyandırıyor ...

mensula jovis*

geceli bir yazı. balkondayım. görebildiğim kadar gökyüzü. cılız ve yamuk bir sokak lambası. fazla uzak olmayan apartmanın çatı katında yanan parlak sarı ışık. ve birkaç küçük ışık kabarcığı daha. masamın üzerinde istanbul'daki yurt arkadaşımdan hediye çocuk kalemi, içinde bitmeye az kalmış ve soğumuş ıhlamur çayı olan pembe cam bardak, su şişesi, bir de kitap. ah bir de bal kabağı. kedim uyuyor. kaktüsler soğuk ve nemli sanki. gelin çiçeğim beyaz çiçeklerini çoktandır döktü. yeni baharı bekliyor. yüksek seslere tahammülüm deniz seviyesinde. rakım, kalabalıklar içinde tek kişi. sinirli ve ne yapacağını bilmez iç seslerin defactosunda, umutla yönetilmeye çalışılan bir ülke halinde evrende salınıyorum. birkaç kitap bitirdim. siyah ayakkabılarımı ve salda'dan topladığım taşları boyadım. ayakkabılar, ayakkabı dolabına. taşlar, sevdiğim yazarın fotoğraf çerçevesinin önüne. nürnbergli dürer'in kendi kendini yarattığı yaşa üç yeni yaşım kalmış. * deniz kenarında geçirdim b...

hakkımda bilmediğiniz 11 şey mimi.

ilk defa mimlendim! https://sadevederin.blogspot.com/2019/11/hakkmda-bilmediginiz-11-sey-mimi.html beni deep mimlemiş linkteki yazısıyla. ki enerjisiyle, blogumu daha sık düşünmeme neden olan kişidir kendisi ve bir gün umuyorum ki önceden yazdığı ve okumadığım blog yazılarını topladığı kitaplarını da okuyacağım. :) mim olayı çok eğlenceli bir şey aslında. kendinizden cümleler bırakmak okuyuculara ve diğer bloggerların dünyasına konuk olmak hoş. kimse okumasa bile içe dönüp kendimizle konuşmak gibi, dağınık bir odayı düzenleyip aradığımız şeyi bulmak gibi. belki de varlığını unuttuğumuz bir şey de buluruz. kim bilir... başlayalım o zaman :) 1.Kendinde sevmediğin özelliğin nedir ? bazen, görünmez bir el damarlarıma yüksek dozda melankoli enjekte ediyor ve bu da bana ağır geliyor. bu zamanlardaki halimde çok daha yaratıcı oluyorum belki ama yine de sevmiyorum.  ayrıntılara fazla dikkat etmem de çoğu zaman yorduğu için beni, sevmiyorum. unutmam gereken şeyleri unutmama özell...