mensula jovis*
geceli bir yazı.
balkondayım. görebildiğim kadar gökyüzü. cılız ve yamuk bir sokak lambası. fazla uzak olmayan apartmanın çatı katında yanan parlak sarı ışık. ve birkaç küçük ışık kabarcığı daha.
masamın üzerinde istanbul'daki yurt arkadaşımdan hediye çocuk kalemi, içinde bitmeye az kalmış ve soğumuş ıhlamur çayı olan pembe cam bardak, su şişesi, bir de kitap. ah bir de bal kabağı.
kedim uyuyor. kaktüsler soğuk ve nemli sanki. gelin çiçeğim beyaz çiçeklerini çoktandır döktü. yeni baharı bekliyor.
yüksek seslere tahammülüm deniz seviyesinde. rakım, kalabalıklar içinde tek kişi. sinirli ve ne yapacağını bilmez iç seslerin defactosunda, umutla yönetilmeye çalışılan bir ülke halinde evrende salınıyorum.
birkaç kitap bitirdim.
siyah ayakkabılarımı ve salda'dan topladığım taşları boyadım. ayakkabılar, ayakkabı dolabına. taşlar, sevdiğim yazarın fotoğraf çerçevesinin önüne.
nürnbergli dürer'in kendi kendini yarattığı yaşa üç yeni yaşım kalmış.
*
deniz kenarında geçirdim bugünümü. insanları da izledim, kuşları da. kediler, balık tutanların yakınında uyukluyorlardı. kedi olmaya acıdım bir an çünkü insan olmak, ender rastlanan bir merhametti. dünya da iyilerin hatrına dönüyordu. havalar güneşliyken, soğuyan yüzümü güneşe dönüp bunalmadan ısınıyorum. bu mevsimin iyi yanı. yağmuru da severim halbuki.
balıkçılar gördüm. muhallebi satan büyük dükkan, kokoreç, midye... yürüyen insanlar.
bir cafeye uğradım. çatı katına çıkıp oturdum. denizi izledim. durgundu, feribotlar geçti arada geniş dalgalar sıklaşıp duruldu yine. martılar kondu suya, bir şeyler aldılar. suda sekti dalga haleleri. ses dalgaları gibi. ay da gündüz gözüktü bugün. çok uzak bir bulut gibi. türk kahvem köpüksüzdü ama garson iyi biriydi. bir an ölen arkadaşımı hatırlattı.
bella vista sadece güzel manzara demek değilmiş, beyaz çikolatalı çilekli bir pasta tadıymış.
bir sürü fotoğraf çektik. anın farkına varamıyorum telefon elimdeyken, bu yüzden telefona da bakmıyorum eskisi gibi. "anısız ruh, tarihsiz kalır." derken haklı mıydı augustinus. zaman, anıların bulunduğu yer. anıları iyi doldurmak gerek. zaman içinde zaman. ne garip şey.
bach'tan ninniler dinleyip kitap okuma zamanlarımmış.
*mensula jovis: jüpiter dörtgeni, majik dörtgen. olumsuzları olumluya, kötüyü iyiye dönüştüren, bi anlamda şans getirdiğine inanılan simge.
balkondayım. görebildiğim kadar gökyüzü. cılız ve yamuk bir sokak lambası. fazla uzak olmayan apartmanın çatı katında yanan parlak sarı ışık. ve birkaç küçük ışık kabarcığı daha.
masamın üzerinde istanbul'daki yurt arkadaşımdan hediye çocuk kalemi, içinde bitmeye az kalmış ve soğumuş ıhlamur çayı olan pembe cam bardak, su şişesi, bir de kitap. ah bir de bal kabağı.
kedim uyuyor. kaktüsler soğuk ve nemli sanki. gelin çiçeğim beyaz çiçeklerini çoktandır döktü. yeni baharı bekliyor.
yüksek seslere tahammülüm deniz seviyesinde. rakım, kalabalıklar içinde tek kişi. sinirli ve ne yapacağını bilmez iç seslerin defactosunda, umutla yönetilmeye çalışılan bir ülke halinde evrende salınıyorum.
birkaç kitap bitirdim.
siyah ayakkabılarımı ve salda'dan topladığım taşları boyadım. ayakkabılar, ayakkabı dolabına. taşlar, sevdiğim yazarın fotoğraf çerçevesinin önüne.
nürnbergli dürer'in kendi kendini yarattığı yaşa üç yeni yaşım kalmış.
*
deniz kenarında geçirdim bugünümü. insanları da izledim, kuşları da. kediler, balık tutanların yakınında uyukluyorlardı. kedi olmaya acıdım bir an çünkü insan olmak, ender rastlanan bir merhametti. dünya da iyilerin hatrına dönüyordu. havalar güneşliyken, soğuyan yüzümü güneşe dönüp bunalmadan ısınıyorum. bu mevsimin iyi yanı. yağmuru da severim halbuki.
balıkçılar gördüm. muhallebi satan büyük dükkan, kokoreç, midye... yürüyen insanlar.
bir cafeye uğradım. çatı katına çıkıp oturdum. denizi izledim. durgundu, feribotlar geçti arada geniş dalgalar sıklaşıp duruldu yine. martılar kondu suya, bir şeyler aldılar. suda sekti dalga haleleri. ses dalgaları gibi. ay da gündüz gözüktü bugün. çok uzak bir bulut gibi. türk kahvem köpüksüzdü ama garson iyi biriydi. bir an ölen arkadaşımı hatırlattı.
bella vista sadece güzel manzara demek değilmiş, beyaz çikolatalı çilekli bir pasta tadıymış.
bir sürü fotoğraf çektik. anın farkına varamıyorum telefon elimdeyken, bu yüzden telefona da bakmıyorum eskisi gibi. "anısız ruh, tarihsiz kalır." derken haklı mıydı augustinus. zaman, anıların bulunduğu yer. anıları iyi doldurmak gerek. zaman içinde zaman. ne garip şey.
bach'tan ninniler dinleyip kitap okuma zamanlarımmış.
*mensula jovis: jüpiter dörtgeni, majik dörtgen. olumsuzları olumluya, kötüyü iyiye dönüştüren, bi anlamda şans getirdiğine inanılan simge.
oh güzel hayat, bach, dürer de var hihi :) mensula jövis saol ya iyi bişiymiş :) bella vistaa, alsancak de mi. öyle bir pasta var ha off iyimiş. buna benzer bir pasta var, pavlova, müthiiiiş :) izmirde sevinç pastanesinde yemiştimdiiii :)
YanıtlaSilmensula jovis aslında bissürü sanat eserinde varmış geometrik olarak. altın oran gibi.
Silbeyaz çikolatalı, kremalı çilekli bi pastaydı. mütemadiyen seviyorum bunları. şu sıralar platonik takılıyorum ama. :)
pavlova hiç yemedim. ama severim kesin. pavlov'un zilleri çalıyor koşun hanıım:)
Ne güzel bir anlatım.Okurken hayalini kurdum:)
YanıtlaSilhayal kurmak çok güzel:)
Silkaleminiz çok güzel..
YanıtlaSilteşekkür ederim.:)
SilAhir zamandayız vesselam. Ama anlatımın çok güzeldi. Deneme türünden güzel bir eser okur gibi haz aldım diyebilirim. Gönlüne sağlık...
YanıtlaSil