kahve ve blossom.
yazmak güzel şeymiş...
günlerimin boşluğa düşmesini hiç istemiyorum bu yüzden de yaratmaya çalıştığım meşgalelerle dakikalarımın fitilini ateşliyorum. bu ateş de bana enerji veriyor.
bugün dersim yoktu. kıvırcık saçlarımı topladım ve yemek yaptım. ıspanak... havuç ve domatesle renklenmiş ıspanak, üç sarı yumurta topuyla tencerenin içinden bana baktığında, çocuğunu doyurmaktan gurur duyan bir anneymişim gibi gülümsedim.
bu arada... çocukları kaç yaşına gelirse gelsin, annelerin yemek hazırlayıp çocuklarını doyurmaktan gerçekten zevk aldığını ve bunun emzirme döneminde annenin sağladığı iç güdüsel doyumla bağlantılı olduğunu söylemek isterim. annelik iç güdüsünün var olup olmadığı tartışmalı bir konuyken... ki hissettiğim şeyler toplumsal bir yansıma mı bilmiyorum ama bende doğuştan var olduğunu düşündüğüm "annelik" iç güdüsünü, çocuğum yokken bile yoğun bir biçimde hissediyorum bazen. e. fromm'un bu yaz okuduğum sevme sanatı kitabında ise annenin, çocuğu beslerken aslında kendi narsisizmini de beslediği anlatılıyordu... saat gece ikiye dönerken, aklımdan fromm geçmesi iyiye işaret mi ? evet! en azından artık o'nu düşünmüyor-dum. :)
çocukluk arkadaşımla buluşup, zamanın hızlı geçmesini sağlamak için aceleciydim. hava burada çok sıcaktı bugün. eylül'e dert yanarken, ekim'in otuz dereceyle bana göz kırpması. olsun. bahar gelmiş gibi davranalım öyleyse. nitekim, arkadaşıma da gün boyu "hava, bahar yeni gelmiş gibi. ne güzel gökyüzünün rengi." deyip durdum. oysa meteoroloji, hafta sonu için on derece birden düşüşün uyarısını yaptığında, benim adaptasyon sorunum olduğunu pek de umursamıyordu. hayat, adapte olabilenler için devam ediyordu yüzyıllardır.
powerpuff girls, yeni aldığım giysimin üzerinden bana bakarken. küçükken yediğim dondurmayı anımsadım. şekli pek de blossom'a benzemeyen, büyük ihtimalle algida dondurması... tadındaki çilek aroması güzeldi.
bugün kahve günüymüş arkadaşımın söylediğine göre. bayıldığım, bi oturuşta beş paket yiyebilme potansiyeline sahip olduğum (belki de on) bonte'lerin satıldığı mekana gittik. filtre kahve eşliğinde, insanların arasında güneşin batışını izleyerek sohbet etmek... mekanın anıları ara ara acı verse de, güzeldi... sonra uzun süredir görüşmediğimiz ortak bir arkadaşımızın adı geçti ve onu da çağırdık. geldi yorgunluğunu eşofmanının ceplerine saklamaya çalışarak. yeni mezunun, özel sektördeki iş hayatının yoruculuğundan yakındı. askere gitmeyi düşünüyormuş bu yıl. çocukluktan kalan anılar, ortak tanıdıkların şimdiki halleri konuşuldu. geleceğe dair olası planlar...
eve dönerken yine iki kişiydik. ne güzeldi çocukluğumu, gençliğimi bilen birinin olması.
hayat ve insan olmanın kötü yanları yorsa da beni, yaşayabilmek ne güzeldi.
özgür hissediyorum kendimi.
günlerimin boşluğa düşmesini hiç istemiyorum bu yüzden de yaratmaya çalıştığım meşgalelerle dakikalarımın fitilini ateşliyorum. bu ateş de bana enerji veriyor.
bugün dersim yoktu. kıvırcık saçlarımı topladım ve yemek yaptım. ıspanak... havuç ve domatesle renklenmiş ıspanak, üç sarı yumurta topuyla tencerenin içinden bana baktığında, çocuğunu doyurmaktan gurur duyan bir anneymişim gibi gülümsedim.
bu arada... çocukları kaç yaşına gelirse gelsin, annelerin yemek hazırlayıp çocuklarını doyurmaktan gerçekten zevk aldığını ve bunun emzirme döneminde annenin sağladığı iç güdüsel doyumla bağlantılı olduğunu söylemek isterim. annelik iç güdüsünün var olup olmadığı tartışmalı bir konuyken... ki hissettiğim şeyler toplumsal bir yansıma mı bilmiyorum ama bende doğuştan var olduğunu düşündüğüm "annelik" iç güdüsünü, çocuğum yokken bile yoğun bir biçimde hissediyorum bazen. e. fromm'un bu yaz okuduğum sevme sanatı kitabında ise annenin, çocuğu beslerken aslında kendi narsisizmini de beslediği anlatılıyordu... saat gece ikiye dönerken, aklımdan fromm geçmesi iyiye işaret mi ? evet! en azından artık o'nu düşünmüyor-dum. :)
çocukluk arkadaşımla buluşup, zamanın hızlı geçmesini sağlamak için aceleciydim. hava burada çok sıcaktı bugün. eylül'e dert yanarken, ekim'in otuz dereceyle bana göz kırpması. olsun. bahar gelmiş gibi davranalım öyleyse. nitekim, arkadaşıma da gün boyu "hava, bahar yeni gelmiş gibi. ne güzel gökyüzünün rengi." deyip durdum. oysa meteoroloji, hafta sonu için on derece birden düşüşün uyarısını yaptığında, benim adaptasyon sorunum olduğunu pek de umursamıyordu. hayat, adapte olabilenler için devam ediyordu yüzyıllardır.
powerpuff girls, yeni aldığım giysimin üzerinden bana bakarken. küçükken yediğim dondurmayı anımsadım. şekli pek de blossom'a benzemeyen, büyük ihtimalle algida dondurması... tadındaki çilek aroması güzeldi.
bugün kahve günüymüş arkadaşımın söylediğine göre. bayıldığım, bi oturuşta beş paket yiyebilme potansiyeline sahip olduğum (belki de on) bonte'lerin satıldığı mekana gittik. filtre kahve eşliğinde, insanların arasında güneşin batışını izleyerek sohbet etmek... mekanın anıları ara ara acı verse de, güzeldi... sonra uzun süredir görüşmediğimiz ortak bir arkadaşımızın adı geçti ve onu da çağırdık. geldi yorgunluğunu eşofmanının ceplerine saklamaya çalışarak. yeni mezunun, özel sektördeki iş hayatının yoruculuğundan yakındı. askere gitmeyi düşünüyormuş bu yıl. çocukluktan kalan anılar, ortak tanıdıkların şimdiki halleri konuşuldu. geleceğe dair olası planlar...
eve dönerken yine iki kişiydik. ne güzeldi çocukluğumu, gençliğimi bilen birinin olması.
hayat ve insan olmanın kötü yanları yorsa da beni, yaşayabilmek ne güzeldi.
özgür hissediyorum kendimi.
ıspanak çıktı mı
YanıtlaSillegal olarak evet.
SilSen hep yaz biz de bu güzel yazılarını okuyalım :) Şu yemek yedirme içgüdüsü anne olmadan önce bile çıktı bende de. Arkadaşlarımı, sevdiklerimi hep beslemek istiyorum :D
YanıtlaSilsevdiklerin çok şanslı :D
Silne güzel şey bir şeyler üretip başkalarıyla paylaşabilmek. yemek de bunlardan biri olabilir pekala:)
güzel yorumun için teşekkürler. yazma hevesim oldukça yazacağım. sen de yaz... takipteyim :)
Hep yazın bence:) su gibi akıyor yazılarınız... :)
YanıtlaSilne güzel bir yorum... son yazınız ayrıca... bugün okuduğum en etkileyici cümlelerdi. :)
Silheeey bak şimdi ne keyifli bu annatlıkların. ay 30 derece mi antalya ollur belki ya ancak yaniii :) bonte ne be söleseneee. keyfin yerindeeeee çok mutlu olduuuum :)
YanıtlaSilbugün hava soğudu, yağmur sesleri geliyor sokaktan :)
Silbonte, kahve dünyası'nda satılan küçük atıştırmalık çikolata drajeleri. favorim büyük kovalarda satılan sütlü ve portakal parçacıklı olanlar. :D
Okumak yazmak inanın doyumsuz okudukça yolları agaçları tepeleri esen rüzgarı yagan yagmuru tüm güzelligi ile yazabiliyorsunuz okudukça daha güzelleşiyor yaşam
YanıtlaSilevet... olmayacak şeyleri oldurabiliyorsunuz yazarak :)
Silteşekkürler yorumunuz için:)
ya ben yazmadan duramam, 10 yıldır yazıyorum blogda :)
YanıtlaSilyazmaya devam :)))
çizgi filmler güzel...
ben de beklerim bloguma, sevgiler :)
ne güzel:)
Silçizgi filmler ve ayrıca animelerin de güzelliği konusunda hemfikirim.
yorumunuz için teşekkürler:)
Çok verimli bir yazı. Deeptone arkadaşımızın bloglardan seçmeler isimli yazısında sizi gördüm ve ziyaret etmek istedim. İyi çalışmalar.
YanıtlaSilTeşekkürler! :)
Silblogunuzu önceden de takip ediyordum zaten. eğitim hakkında faydalı yazılarınızın devamını bekliyorum.
son yazıma seni koymuştumduuu :)
YanıtlaSilbugün gördüm:)
SilDeep, yazdıklarımı insanlarla paylaşmanın iyi geldiğini senin sayende uzun zaman sonra yeniden hatırladım.
güzel enerjini seni okuyanlara da yaydığını bilmeni isterim :)
O yüzden anne yemekleri hep en tatlısı en güzeli oluyor demek ki. :)
YanıtlaSilKüçüklüğümde powerpuff girls çizgi filmini çook izlerdim, onu anımsadım yazınla birlikte. :')
Evet, mezun olduktan sonra çalışma hayatına atılınca insan öğrencilik zamanlarını özlüyor. Maalesef ki özel sektördeki şartlar çok da iyi değil.
powerpuff girls'ü hayatın ciddiyetinden sıkıldığım zamanlarda hala izliyorum :) ama yazımda bahsettiğim o dondurmanın tadını alamıyorum tabii...
Silbu yıl mezun olacağım ve her ne kadar zorlu geçse de şu günlerimi özleyeceğimi bildiğimden anın tadını çıkarmaya çalışıyorum.
bakalım zaman neler gösterecek... umarım blogundaki gibi pembeli şekerli mutlu şeylerle karşılaşırız :D
Merhaba... Annanem ve babannem geldi aklıma.Her gidişimiz de zulalarından muhakkak bir şey çıkarır zorla yedirirlerdi :))
YanıtlaSilmerhaba, hoşgeldin :)
Silbenim babaannem de öyleydi... mutlaka bir şeyler çıkarıp yedirirdi, cebime çantama çikolatalar, şekerler sıkıştırırdı :) hatta bazı çikolata tatları babaannemle özdeşleşti, ne zaman o tadı duysam babaannemi hatırlarım :)
Deepten görüp geldim.Bana da beklerim:))
YanıtlaSilhoşgeldin:) blogunun teması ne güzelmiş!
SilDeep'ten geldim. İyi ki gelmişim. Ne de güzel şeyler yazıyormuşsun. Artık hep buradayım. Araya kendi reklamımı da sıkıştırayım bari 😂 Bana da beklerim :)
YanıtlaSilah Deep... kalp emojisi :D
Silsenin de blogunu inceledim ve takibe aldım:)
Güzel yorumun için teşekkür ederim, hep gel tabii :)
Bloğunuzu keşfettim ve tek kelimeyle ba-yıl-dım. Kelime hazneniz çok güzel ve bunu çok iyi bir şekilde kullanıyorsunuz. Yazınız çok güzel olmuş. Gittiğiniz yerlerde sanki ben de oradaymışım gibi hissettim. Bu arada Blog temalarımızın aynı olması garip bir şekilde beni sevindirdi :) Yazınız çok güzel ellerinize ve kaleminize sağlık!
YanıtlaSilteşekkür ederim :)
Silblog temamız çok şeker bence :D
blogundaki yazılarını okudum, bana lisedeki halimi anımsattın :) takipteyim :)
Akıcı bir yazımınız var tebrik ederim, çocukluğunuzu hatırlatabilen arkadaşlarınızın olması ne mutlu
YanıtlaSilTeşekkür ederim :)
Silheeey :)
YanıtlaSilhey :) günler nasıl geçiyor bilmiyorum, boşlukta gibiyim. umarım seninkiler iyi geçiyordur :)
SilBir anne olmadan öncede yemek yapmaya ve yedirmeye bayılırdım. Şimdi ise hiç olmasa dolabımda bir kap yemek aci,l durum için mutlaka bulunur. Anne olduktan sonra daha da artıyor bu yemek meselesi diyeceğim ama içsel bir duygu maalesef.
YanıtlaSilmaalesef denecek bir durum mu bu bilmiyorum:) belki yorucu ama güzel bir şey bence.
Sil