haşırtılı ve sakıncalı düş neşriyatı.
karışık bir rüya gördüm saat dördün üçünde.
başkasının playlistinden bir şarkı, yıllar öncesine götürdü. dayımın o ahşap kitaplığında bulduğum mavi sakal kasedini, babamın bir gece yatağıma bıraktığı bordo walkmane taktığımda kulağıma gelen sesler.
o, daha yaşı bir el kadar çocukken küçük şehirlerin yeşilinde.
slayer tshirtlü uzun saçlı genşler satanist diye asayiş berkemalize ediliyordu. ana haber bültenlerinde devil horns yapan eller akmar'ın altın çağını başlatırken, ronnie james dio uzak diyarlardan hunharca gülüyordu.
slayer tshirtlü uzun saçlı genşler satanist diye asayiş berkemalize ediliyordu. ana haber bültenlerinde devil horns yapan eller akmar'ın altın çağını başlatırken, ronnie james dio uzak diyarlardan hunharca gülüyordu.
kız, dünyanın dengesi midesini bunaltana kadar, dönme dolaplığını kendi ekseninde icra ediyordu. sonunda yere yığılıyor ve dantelli dolapların altına yapıştırılmış gazeteleri tersten okuyup basım yılını bulmaya çalışıyordu. o gazetelerde hep siyah renkli büyük manşetler oluyordu. düttürü dünya.
sakıncalı piyade, sen sakın onları dinleme.
gıdılı gözlüklü siyaset bey çıkın kabuslarımdan.
demirkıratlar atları özgür bıraksın. netekimler uçuşurken asma bahçelerinde, birbirine kırdırılan baharlar yeniden açsın.
sakıncalı piyade, sen sakın onları dinleme.
gıdılı gözlüklü siyaset bey çıkın kabuslarımdan.
demirkıratlar atları özgür bıraksın. netekimler uçuşurken asma bahçelerinde, birbirine kırdırılan baharlar yeniden açsın.
atari kasetlerini koklayarak kafa bulurken, 99999 in 1'lere aldanıyorduk.
pacman bi türlü hayaletlerden kaçamıyordu.
mario prensesi kurtaramıyordu.
bir nesil 99999 kere ölüp 1 kere diriliyordu.
bir nesil 99999 kere ölüp 1 kere diriliyordu.
kunteper canavarı, sahafta bulduğu bir efsaneydi. hendrix, hiç dinleyemeden kırılan plaktı. uykusuz günü, çarşambaydı.
söylemesi sakıncalı şarkıları söylerken, iç sesler dışarı taşmamalıydı.
söylemesi sakıncalı şarkıları söylerken, iç sesler dışarı taşmamalıydı.
hani şu kristal camlı kapılar vardı. yaklaştıkça, yüzün uzuvları orantısızca büyür ve küçülürdü. picasso tablosu olup çıkardı o kapılardan. evin içi van gogh sarısı.
paralel evrenlere geçiş yolunun açılışını, birkaç atom parçasıyla kaçırdı.
paralel evrenlere geçiş yolunun açılışını, birkaç atom parçasıyla kaçırdı.
babası, adını jivkov'dan teslim alırken, bilmediği gypsie kardeşi uzun bir yolculuğa çıkıyordu.
uyku perisi, annesinden miras sihirli uyku tozunu saçlarına yıldız yaparken, kız uykuya dalıyordu.
uyku perisi, annesinden miras sihirli uyku tozunu saçlarına yıldız yaparken, kız uykuya dalıyordu.
bir gün bir revolver buldum, bulmamam gereken çağımda.
l'homme revolte, serbest çağrışımda.
her tablasına çiçekler, şekerler, jelibonlar, çikolatalar ve kelebekler sakladım. altıncısı boş umutlara iyi niyetli bonibonlar.
olasılık kombinasyon anlamıyor ben. ama bu ruletin sonu güzel.
bu da böyle bir rüyaydı.
sonuçta "ça m'est egal."
Tüm bunlar bir rüyadaysa kesin kabustur :) Bu kadar kalabalığı misafir edecek bir rüya ortamının sahibi de eğer yazının sonunda "ça m'est egal" diyorsa şükür uyanmışızdır. Harikaydı.
YanıtlaSil:) hehe, wes anderson moonrise kingdom geldi aklıma o filmin atmosferi gibi geldi, çook severim o filmiii deee :) berkaramelize, akmar, dio :) raptiye rap rap zaptiye zap zap yine geldi şapka :) kunteper canavarıııı :) marlo pacman :) jivkov gypsy deyine ay tony gatliff filmlerii :) revolver album beatles, başkaldıramayan insanlar :) ca ne fait rien :) ne rüya beee :) underground filmi gibi (jean pierre jeunet) :)
YanıtlaSil